Ana içeriğe atla

Oscar Rehberi 2013: Yabancı Dilde En İyi Film



Yabancı Dilde En İyi Film

Bu kategoride yarışan filmler, diyaloglarının büyük kısmı İngilizce dışı olmasının yanında aynı zamanda Amerika Birleşik Devletleri dışında bir ülkede yapılma zorunluluğu aranan filmlerden oluşuyor. Geçmişe baktığımızda ilk Akademi Ödül Töreni’nde, yabancı dildeki filmlerle Hollywood yapımlarının değerlendirme bakımından ayrılmadığını; 1947 ve 1955 yılları arasında ise yabancı dildeki bu filmlerin, özel bir onur ödülü ile ödüllendirildiği görüyoruz. 1956 yılından sonra ise Akademi, İngilizce dili dışındaki bu filmler için tamamen farklı bir kategori açarak bugünkü yabancı dilde en iyi film kategorisinin temellerini attı.

Diğer Oscar ödüllerinin aksine, yabancı dilde en iyi film ödülü belli bir kişiye atfedilmez. Kazanan filmin yönetmeni, filmin yapım ülkesi adına ödülü kabul eder. Yıllar geçtikçe bu kategorinin kazananlarında Avrupa hakimiyeti görülmeye başlandı. Bugüne kadar verilen 64 ödülden 51’i Avrupa ülkelerine giderken 6'sı Asya, 3’ü Afrika, 3’ü de Amerika kıtası dahilindeki ABD dışı ülkelere gitti. İtalyan yönetmen Federico Fellini, bugüne kadar ödüllendirilen 4 yabancı dilde filmin yönetmenliğini yaparak bu alandaki rekoru elinde tutuyor. En çok ödül kazanan ülke 10 zafer, 3 özel ödül ve 27 adaylıkla İtalya. İsrail ise 10 kez aday olmasına rağmen hiçbir zaman ödülü evine götüremedi.

Bu senenin aday filmleri şu şekilde:

Amour (Avusturya)
Kon-Tiki (Norveç)
War Witch (Kanada)
A Royal Affair (Danimarka)
No (Şili)


"Bundan üç sene önce Das weiße Band – Eine deutsche Kinderfeschichte ile Cannes Film Festivali’nde Altın Palmiye’yi kucaklayan, dünya sinemasının yaşayan en büyük yönetmenlerinden kabul edilen Michael Haneke’yi efsaneleştirerek bu sene ona tekrar aynı ödülü getiren Amour, yönetmenin tarzından ödün vermediği, üstelik kariyerinin zirvesindeki ivmesini arttırdığı bir film..." Tanıtım yazısı için tıklayın.


"...Her ne kadar bir Avrupa sineması örneği olsa da daha çok okyanusun öteki ucundan çıkma gibi duran Kon-Tiki, her şeye rağmen çekici bir macera anlatıyor. İki saate yakın süresi boyunca akıp giden ve seyircisini sıkmayan film, Heyerdahl'ın yaşam öyküsüne odaklanma konusundaysa sıkıntılar çekiyor. Yer yer içi doldurulmamış eksiklikleri göze çarpsa da film bitince kendinizi fazlasıyla tatmin olmuş hissediyorsunuz. Bu durumun sebebi filmde her ögenin iyi olmasından ziyade birbirini tamamlayıcı özellikte olmaları diyebiliriz..." Tanıtım yazısı için tıklayın.


"Kim Nguyen'in Berlin Film Festivali'nde yarışan, Kanada ve Kongo ortak yapımı Rebelle, ya da diğer adıyla War Witch, Afrika'da geçiyor. Komona isimli 12 yaşındaki bir kızın iç savaş sırasında ailesinden kopup isyancılara katılmasını, onlar arasında aşkı bulmasını ve 14 yaşında hamile kalmasını anlatıyor. Komona'nın henüz doğmamış çocuğuna anlatımıyla izlediğimiz filmin ismi ise batıl inançları bulunan bu toplumun, ölüleri ve düşmanları görme yeteneğine sahip Komona'ya cadı sıfatını layık görmelerinden geliyor..." Tanıtım yazısı için tıklayın.


"...Bu sene Berlin Film Festivali’nde en iyi senaryo ödülünü kazanan En kongelig affaere, ağır bir dille kaleme alınmış, soyluların ağzına layık diyalogların kurbanı olan bir diğer yapım olmaktan kurtulamıyor. İşin garip yanı, topluluklar her zaman bu tip senaryolara kanıyor. Diyaloglar dışında senaryonun diğer özelliklerine baktığımızda da öyle hayran kalınacak pek bir şey olmuyor elimizde. Kayda değer tek artı olarak başlarda sıkmayan bir anlatımın tercih edilmesi ve hali hazırda kurgu yönüyle değerlendirilecek bir artısı olmayan bu filmin o anlatımıyla seyirciye kendini izlettirebilme başarısıdır. Bu konuda senaristler Rasmus Heisterberg ve yönetmene küçük bir teşekkür edilebilir çünkü o uzun süresi boyunca beni dahi sıkmadan ilerleyen bir film yapmışlar..." Tanıtım yazısı için tıklayın.


"...Pablo Larrain’in komedi ile dram türlerini bir araya getirerek ortaya koyduğu politik filmi No, 1988 yılında kendi diktasını referanduma götüren Şili başkanı Augusto Pinochet’in kararının ardından yapılan reklam propagandalarını anlatıyor. Uzun yıllar ülkeyi askeri rejimle yöneten ve en sonunda uluslar arası baskılara direnemeyen bir diktatörün nasıl devrildiğini, seyirciyi hem güldürüp hem de düşündürerek (gerçi bu düşünme kısmı biraz da bizim ülkemize özel diye düşünmekteyim) perdeye yansıtmayı seçen Larrain, 2009 yılında Altın Lale’yi kazandıktan sonra Türk seyircisine yeniden merhaba diyor fakat filmdeki mesajının alınıp alınmadığından bihaber şekilde..." Tanıtım yazısı için tıklayın.


Aslında söz konusu kategori için geçtiğimiz sene nasıl pek yorum yapmamıza gerek kalmadıysa, bu sene de fazla laf etmenin anlamı yok gibi gözüküyor. Haneke'nin en iyi film ve en iyi yönetmen de dahil toplamda 5 Oscar adayı filmi Amour'un ödülü kucaklayacağı aylar öncesinden kesinleşmişti. Fakat yine de;

Kazanacak: Amour
Kazanabilir: -
Kazanmalı: Amour
Aday olmalıydı: Barbara (Burak), Intouchables (Zeynep)

[Dipnot: Fransa'nın Intouchables yerine Holy Motors'u yarışa göndermesini isterdim.]
---

Sırada: En İyi Kurgu & En İyi Görüntü Yönetimi

Yorumlar

Amour da alamazsa zaten kapasınlar onlar akademiyi :D

Bu blogdaki popüler yayınlar

Deathly Hallows: Part II

Zümrüdüanka Yoldaşlığı filminden itibaren Harry Potter serisinin yönetmen koltuğuna oturan David Yates, televizyonla adını biraz olsun duyurmuş ve sonrasında Potter ile ünlenmiş bir yönetmen. Kendisinin tek başarısı Primetime Emmy Ödülleri'nde kazandığı bir adaylıktan ibaret. Ta ki Deathly Hallows: Part I'a kadar. Her zaman en iyi Harry Potter filminin Prisoner of Azkaban olduğunu düşünmüşümdür. Usta yönetmen Alfonso Cuaron'un elinden çıkan film, diğer Potter filmlerinden daha farklı bir havaya aitti. Belki de bunun sebebi Voldemort'un yokluğudur, bilinmez, ama seriyi izleyen herkes Azkaban'ın farklı bir tadı olduğundan şüphesizdir.  Azkaban ile yarışacak bir Potter filmi geleceğini hiç düşünmezken birden, hiç beklemediğim bir yönetmen olan Yates'ten, Deathly Hallows'un ilk bölümü geldi. Sanki o zamana kadar çocuk filmi olarak tasarlanan seri birden yetişkin filmi olmuştu. Kitaba en sadık film olarak Potter tarihine geçen Bölüm I, izleyenlerden de oldukça ...

Oscar Gecesi Programı

85. Akademi Ödülleri'nde kazananların açıklanacağı ödüllerin veriliş sıralaması sızdı. Spoiler olarak görenler varsa hiç bakmasın derim. Buyrunuz: En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu En İyi Kısa Metraj Animasyon En İyi Animasyon En İyi Görüntü Yönetimi En İyi Görsel Efekt En İyi Kostüm Tasarımı En İyi Makyaj & Saç En İyi Kısa Metraj Film En İyi Kısa Metraj Belgesel En İyi Belgesel Yabancı Dilde En İyi Film En İyi Ses Miksajı En İyi Ses Kurgusu En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu En İyi Kurgu En İyi Yapım Tasarımı En İyi Özgün Müzik En İyi Özgün Şarkı En İyi Uyarlama Senaryo En İyi Özgün Senaryo En İyi Yönetmen En İyi Kadın Oyuncu En İyi Erkek Oyuncu En İyi Film

Rise of the Guardians (2012) Efsane Beşli

Dreamworks'ün en beğendiğim işinin (Shrek'i bir kenara koyarsak) How to Train Your Dragon olduğunu her defasında söylemişimdir. Ondan önce ya da sonra Dragon gibi bir atmosferi yakalayamayan animasyon şirketi; Kung Fu Panda, Puss in Boots ve Megamind gibi akıllara zarar işler yaptıktan sonra Rise of the Guardians ile bir kez daha hedef kitlesi olarak çocukları seçerek yanlış kararlara imza atıyor. Uyku perisi (sandman), diş perisi (tooth fairy), Noel Baba ve Paskalya Tavşanı'ndan oluşan dört kişilik bir muhafız ekibinin yüzyıllardır tüm dünyadaki çocukları korku ve kabuslara karşı korumasının ardından ortaya çıkan Karabasan (boogeyman) felaketine karşı bir araya gelmelerini, başa çıkamamaları üzerine de Jack Frost isimli bizim kültürümüzün pek de aşina olmadığı bir mit karakterinin de yardıma koşmasını izliyoruz Efsane Beşli'de (amma uzun oldu bu cümle). Aslında Dreamworks'ün iyi yaptığı bir şey var. Pixar'ın karakterlerinde göremediğimiz ve animasyon f...