Ana içeriğe atla

Silver Linings Playbook (2012)

İki sene önce The Fighter'ı yaptığında keşfetmiştim David O. Russell'ı. O güne kadar ne isminden ne de daha önceki filmlerinden haberim vardı açıkçası. The Fighter'ı pek gösterişli bulmasam da başarılı performanslardan oluşan bir oyuncu kadrosu seçimi yapmıştı yönetmen. Matthew Quick'in romanından beyazperdeye uyarladığı Silver Linings Playbook'un kastını gördüğümde de kendisinin kadro kurmaktan ekmek yiyeceğini anlamıştım. Lakin işler biraz daha ileriye gitmiş zira Russell, Silver Linings Playbook ile son zamanlarda izlediğimiz en güzel romantik komedilerden birine imza atmış.

Karısını bir erkekle yakaladıktan sonra sigortaları atan ve malum erkeğe yumruklarını sallayan Pat'in (Bradley Cooper) 8 ay kaldığı akıl hastanesinden çıkmasının ardından arkadaşının baldızı, eşini yakın zamanda kaybetmiş olan Tiffany (Jennifer Lawrence) ile tanışmasını ve tatlı bir aşk hikayesine adım atmalarını anlatıyor Silver Linings Playbook. Hala eski karısına aşık olan Pat'in Tiffany'yi görmezden gelmeleri filmin ilk gülümseten detaylarını oluştururken zaman geçtikçe işin komediden dram boyutuna kaydığını görüyoruz. Filmin Türkçe isminde yer aldığı gibi ortada Pat ve Tiffany ikilisi için bir umut ışığı gözükmese de içten içe birbirlerine olan aşkları en sonunda kendini dışa vurmayı başarıyor. Bu vesileyle de bir önceki boksör temalı filminden sıcak bir romantizme kayarak seyircisine yeniliklere açık olabileceğini anlatan bir David O. Russell izlemiş oluyoruz. The Fighter'da olduğu gibi aile ilişkilerini filminin merkezine koyuyor yönetmen. Pat karakterinin annesi (Jacki Weaver) ve babası (Robert DeNiro) ile olan ilişkisi filmin büyük bir bölümünü kapsıyor. Aynı şeyi Tiffany'nin ailesi için söylememiz pek mümkün değil, zaten kendileri o kadar da çekici bir hikaye oluşturmazlarmış gibi gelmişti bana (gülüşmeler). Futbol kitlelerin afyonudur sözünün doğruluğunu da bir kez daha izliyoruz böylece çünkü işin içinde ciddi bir Eagles fanatikliği mevcut. Bu ile öyle fanatik ki baba oğul ilişkileri bile geçmişte futbola göre şekillenmiş, bugün dahi aynı şey geçerli. Hatta filmin olay örgüsünde de futbolun önemli bir yeri var. Fanatizmin eleştirisini de küçük çaplı yapmış oluyor Silver Linings Playbook. Açıkçası hiç de şikayetçi olmadım bu durumdan.

Hangover sonrası kariyerinde değişim hissedilen Bradley Cooper'ın bugüne kadar gösterdiği en iyi performansı izliyoruz bu yapımda. Bipolar bozukluğu olan aldatılmış bir erkeğe hayat veren oyuncu, hastalığın özelliklerini az da olsa bilmeniz durumunda size kendini hayran bıraktırabilir. Bilmeme durumunuzda da hayran kalabilirsiniz zira kendisinin anormal bir duygudurum içinde olduğunu anlamak o kadar da zor değil. Bu da zaten Cooper'ın sonuna kadar hak ettiği Oscar adaylığının temel sebeplerinden biri bence. Kendini role fazlasıyla bürümüş, adeta özümsemiş ve yeni bir kişilik kazanmış. Rol arkadaşı Jennifer Lawrence ise iki sene sonra ilk defa ciddi bir performansla karşımızda. Winter's Bone ile başladığı macerada o sezonun bana göre en iyi kadın oyuncu performansını sergileyen Lawrence, eski ucuz alışkanlıklarını bırakan ve karşısındaki erkeğin bir başkasına aşık olması durumunu içine sindiren bir genç kadını ustalıkla canlandırıyor. Yalnız filmin Oscar'a aday olan diğer iki oyuncusu Robert DeNiro ve Jacki Weaver'ın filmde sönük kaldığını düşünmekteyim. Weaver'ı zaten pek görmüyoruz, Animal Kingdom'daki o şirret karakterinden sonra yumuşacık ve duygusal bir anneye dönüşmesi kendisine çok yakışmış yine de. DeNiro ise çoğuna göre Silver Linings Playbook'un ağır toplarından biri, bana göreyse her zamanki DeNiro. Bu yaştan sonra yeteneğinde bir artma ya da azalma zaten beklemeyiz, başarılı bir performans için ille de artan bir ivmeye sahip olması gerektiğini de iddia edemeyiz. Ama her zaman gördüğümüz bir şeyin bu kadar gözümüze sokulmasına pek anlam veremedim ben.

Akıcı bir kurguya sahip olan Silver Linings Playbook, en iyi film ve yönetmen dahil toplamda 8 kategoride Oscar adayı oldu. Dört oyunculuk kategorisinin üstüne bir de senaryo adaylığı alarak Akademi'nin en önemli branşlarından tam destek aldığını gösteren film bu özelliklere sahip birkaç yapımdan biri olma onuruna da erişti. Ödülleri alır mı bilemeyiz, şu an için en olası ödülü Lawrence ile kadın oyuncu kategorisinde gelebilir fakat bu filmin, geçtiğimiz sezonda Hollywood'dan çıkan en sevilesi ve sempati duyulası yapımlarından olduğunu üstüne basa basa belirtmek gerekir. Yönetmenin öyle pek bir iddiası yok, uzun yıllarca unutulmayan bir film yapma çabasına girişmiş gibi de gelmedi bana. Zaten bu da Silver Linings Playbook'un bu kadar sevilip sayılmasındaki en önemli faktörlerden biri olmalı.

Puan: 7.5/10

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Oscar Gecesi Programı

85. Akademi Ödülleri'nde kazananların açıklanacağı ödüllerin veriliş sıralaması sızdı. Spoiler olarak görenler varsa hiç bakmasın derim. Buyrunuz: En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu En İyi Kısa Metraj Animasyon En İyi Animasyon En İyi Görüntü Yönetimi En İyi Görsel Efekt En İyi Kostüm Tasarımı En İyi Makyaj & Saç En İyi Kısa Metraj Film En İyi Kısa Metraj Belgesel En İyi Belgesel Yabancı Dilde En İyi Film En İyi Ses Miksajı En İyi Ses Kurgusu En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu En İyi Kurgu En İyi Yapım Tasarımı En İyi Özgün Müzik En İyi Özgün Şarkı En İyi Uyarlama Senaryo En İyi Özgün Senaryo En İyi Yönetmen En İyi Kadın Oyuncu En İyi Erkek Oyuncu En İyi Film

Rise of the Guardians (2012) Efsane Beşli

Dreamworks'ün en beğendiğim işinin (Shrek'i bir kenara koyarsak) How to Train Your Dragon olduğunu her defasında söylemişimdir. Ondan önce ya da sonra Dragon gibi bir atmosferi yakalayamayan animasyon şirketi; Kung Fu Panda, Puss in Boots ve Megamind gibi akıllara zarar işler yaptıktan sonra Rise of the Guardians ile bir kez daha hedef kitlesi olarak çocukları seçerek yanlış kararlara imza atıyor. Uyku perisi (sandman), diş perisi (tooth fairy), Noel Baba ve Paskalya Tavşanı'ndan oluşan dört kişilik bir muhafız ekibinin yüzyıllardır tüm dünyadaki çocukları korku ve kabuslara karşı korumasının ardından ortaya çıkan Karabasan (boogeyman) felaketine karşı bir araya gelmelerini, başa çıkamamaları üzerine de Jack Frost isimli bizim kültürümüzün pek de aşina olmadığı bir mit karakterinin de yardıma koşmasını izliyoruz Efsane Beşli'de (amma uzun oldu bu cümle). Aslında Dreamworks'ün iyi yaptığı bir şey var. Pixar'ın karakterlerinde göremediğimiz ve animasyon f...

Deathly Hallows: Part II

Zümrüdüanka Yoldaşlığı filminden itibaren Harry Potter serisinin yönetmen koltuğuna oturan David Yates, televizyonla adını biraz olsun duyurmuş ve sonrasında Potter ile ünlenmiş bir yönetmen. Kendisinin tek başarısı Primetime Emmy Ödülleri'nde kazandığı bir adaylıktan ibaret. Ta ki Deathly Hallows: Part I'a kadar. Her zaman en iyi Harry Potter filminin Prisoner of Azkaban olduğunu düşünmüşümdür. Usta yönetmen Alfonso Cuaron'un elinden çıkan film, diğer Potter filmlerinden daha farklı bir havaya aitti. Belki de bunun sebebi Voldemort'un yokluğudur, bilinmez, ama seriyi izleyen herkes Azkaban'ın farklı bir tadı olduğundan şüphesizdir.  Azkaban ile yarışacak bir Potter filmi geleceğini hiç düşünmezken birden, hiç beklemediğim bir yönetmen olan Yates'ten, Deathly Hallows'un ilk bölümü geldi. Sanki o zamana kadar çocuk filmi olarak tasarlanan seri birden yetişkin filmi olmuştu. Kitaba en sadık film olarak Potter tarihine geçen Bölüm I, izleyenlerden de oldukça ...