Ana içeriğe atla

Looper (2012) Tetikçiler


Brick ve The Brothers Bloom’dan sonra sinemada üçüncü uzun metraj deneyimini yaşayan Rian Johnson’ın bilim kurgu türüne yaptığı hatırı uzun yıllar sayılacak katkısı Looper, festivalin hemen ardından ülkemizde kendine vizyon şansı bulan filmlerden oldu. Yıldız kadrosu, aksiyonu bol senaryosu ve çekici öyküsüyle çoktan senenin en iyi filmlerinden biri olarak lanse edilen film, günümüzden çok sonra, 2077 yılında geçiyor.

Zamanda yolculuk keşfedilmiştir fakat devlet, insanların bunu kullanmasına izin vermemektedir. Bir takım yasa dışı örgütler tarafından kullanılan zaman makineleri, bu örgütlerin ortadan kaldırmak istediği kişilerin geçmişe yollanarak “tetikçiler” tarafından öldürülmesi için kullanılmaktadır. Bu tetikçiler arasında en genci olan Joe (Joseph Gordon-Levitt) ise işinde uzman biridir. Hiç beklemediği şekilde bir sonraki kurbanının gelecekteki hali olduğunu gören tetikçi, hedefini (Bruce Willis) öldüremez. Bu işin altından acilen kalkması gereken Joe, hem geleceğini değiştirmeye çalışan yaşlı haliyle başa çıkacak hem de şimdiki zamanda hayatta kalmaya çalışacaktır.

Bilim kurgu türünün göz alıcı efektlerden ve ses tekniklerinden uzak bir şekilde de ne kadar ustalıkla işlenebildiğinin kanıtı olarak gördüğüm Looper, iki saatlik süresi boyunca seyircisine soluksuz bir macera sunuyor. Zeka ürünü senaryosu ve muhteşem kurgusu ile sinemanın hem eğlendirici hem de sanatsal tatmin ediciliğini yaşatan filmi yönetmenimiz Johnson, bizzat Joseph Gordon-Levitt’i düşünerek yazmış. Ünlü oyuncunun Bruce Willis ile olmayan benzerliğinin üstesinden gelinmeye çalışılsa da bu konuda başarılı olunduğunu söylemek hata olur. Öte yandan filmde Bruce Willis’in varlığı başta bir önyargı beslemenize sebep olmasın, zira Willis’in kariyeri boyunca rol aldığı en kaliteli yapımlardan birinin Looper olduğu su götürmez bir gerçek. Bu iki erkek oyuncuya eşlik eden güzelimiz Emily Blunt ise, Joe karakterinin gelecekte başına gelenlerden ötürü intikam almak istediği baş kötünün geçmişteki annesi olarak filmde karşımıza çıkıyor.

The Matrix ve Inception gibi yüksek bütçeli ve seyircinin beğenisini kazanmış filmlerden sonra bünyelerde benzer bir etki yaratan Looper, festival ruhu deyince akla gelen tuhaf temalardan çok ötede bir yerde dursa da iyi ki izlemişim fikri yaratan başarılı bir yapım. Bilim kurgunun günümüzdeki en kaliteli örneklerinden olduğunu bir kez daha belirtmekteyse fayda var.

Puan: 8/10

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Oscar Gecesi Programı

85. Akademi Ödülleri'nde kazananların açıklanacağı ödüllerin veriliş sıralaması sızdı. Spoiler olarak görenler varsa hiç bakmasın derim. Buyrunuz: En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu En İyi Kısa Metraj Animasyon En İyi Animasyon En İyi Görüntü Yönetimi En İyi Görsel Efekt En İyi Kostüm Tasarımı En İyi Makyaj & Saç En İyi Kısa Metraj Film En İyi Kısa Metraj Belgesel En İyi Belgesel Yabancı Dilde En İyi Film En İyi Ses Miksajı En İyi Ses Kurgusu En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu En İyi Kurgu En İyi Yapım Tasarımı En İyi Özgün Müzik En İyi Özgün Şarkı En İyi Uyarlama Senaryo En İyi Özgün Senaryo En İyi Yönetmen En İyi Kadın Oyuncu En İyi Erkek Oyuncu En İyi Film

Rise of the Guardians (2012) Efsane Beşli

Dreamworks'ün en beğendiğim işinin (Shrek'i bir kenara koyarsak) How to Train Your Dragon olduğunu her defasında söylemişimdir. Ondan önce ya da sonra Dragon gibi bir atmosferi yakalayamayan animasyon şirketi; Kung Fu Panda, Puss in Boots ve Megamind gibi akıllara zarar işler yaptıktan sonra Rise of the Guardians ile bir kez daha hedef kitlesi olarak çocukları seçerek yanlış kararlara imza atıyor. Uyku perisi (sandman), diş perisi (tooth fairy), Noel Baba ve Paskalya Tavşanı'ndan oluşan dört kişilik bir muhafız ekibinin yüzyıllardır tüm dünyadaki çocukları korku ve kabuslara karşı korumasının ardından ortaya çıkan Karabasan (boogeyman) felaketine karşı bir araya gelmelerini, başa çıkamamaları üzerine de Jack Frost isimli bizim kültürümüzün pek de aşina olmadığı bir mit karakterinin de yardıma koşmasını izliyoruz Efsane Beşli'de (amma uzun oldu bu cümle). Aslında Dreamworks'ün iyi yaptığı bir şey var. Pixar'ın karakterlerinde göremediğimiz ve animasyon f...

Deathly Hallows: Part II

Zümrüdüanka Yoldaşlığı filminden itibaren Harry Potter serisinin yönetmen koltuğuna oturan David Yates, televizyonla adını biraz olsun duyurmuş ve sonrasında Potter ile ünlenmiş bir yönetmen. Kendisinin tek başarısı Primetime Emmy Ödülleri'nde kazandığı bir adaylıktan ibaret. Ta ki Deathly Hallows: Part I'a kadar. Her zaman en iyi Harry Potter filminin Prisoner of Azkaban olduğunu düşünmüşümdür. Usta yönetmen Alfonso Cuaron'un elinden çıkan film, diğer Potter filmlerinden daha farklı bir havaya aitti. Belki de bunun sebebi Voldemort'un yokluğudur, bilinmez, ama seriyi izleyen herkes Azkaban'ın farklı bir tadı olduğundan şüphesizdir.  Azkaban ile yarışacak bir Potter filmi geleceğini hiç düşünmezken birden, hiç beklemediğim bir yönetmen olan Yates'ten, Deathly Hallows'un ilk bölümü geldi. Sanki o zamana kadar çocuk filmi olarak tasarlanan seri birden yetişkin filmi olmuştu. Kitaba en sadık film olarak Potter tarihine geçen Bölüm I, izleyenlerden de oldukça ...