Ana içeriğe atla

The Hobbit Sonrası 7 Yıl Geriye Yolculuk


Dün yayınlanan The Hobbit: An Unexpected Journey filmine ait ilk fragmanın ardından Orta Dünya’ya aşık olan-olmayan herkesi bir heyecan bastı. Bu heyecanı yaşayan sadece biz değiliz elbette; başta eleştirmenler olmak üzere sinema dünyasının önde gelen isimleri de daha şimdiden The Hobbit’in Hollywood macerasını merak etmeye başladı. Oscar tarihinde toplamda 30 adaylığı ve 17 zaferi bulunan bir üçlemeye yeni eklenecek olan bir film, herhalde vizyona girdiği sene Oscar ödüllerinde sözünü dinletecektir diyen kişi sayısı bir hayli fazla. Her ne kadar LOTR serisinin Oscar ödüllü yapım tasarımcısı Grant Major’ın yerini Dan Hennah, yine Oscar ödüllü kostüm tasarımcısı Ngila Dickson’ın yerini Ann Maskrey alsa da bu değişiklikler fragmandan anlaşıldığı kadarıyla herhangi bir eksiklik yaratmış değil. Fakat eğer değişiklikler olmasaydı şu an 2003 yılındaki zaferi kutlarcasına eğleniyor olurduk, değil mi?


Peter Jackson’ın Akademi tarafından pek de kayda değer bulunmadığı King Kong ve The Lovely Bones’unun ardından The Hobbit nasıl karşılanır dersiniz? Bana öyle geliyor ki aynı LOTR üçlemesinde olduğu gibi The Hobbit ikilemesi de son filmi ile kıymete binecek. Her ne kadar sinema tarihiyle ters düşen bir durumdan bahsetsek de Akademi ve Peter Jackson bir arada düşünüldüğünde olması gereken buymuş hissi yaratılıyor.

Oscar tarihini az çok bilen ve takip eden biri olarak The Return of the King’in en iyi film Oscar’ına uzanan öyküsünün, daha önce hiçbir filmde olmadığı kadar kesin olduğunu söyleyebilirim. Geçmiş ve 2003 sonrasındaki adaylara ve kazananlara baktığımızda sadece birkaç filmin diğer adayların arasından kolayca sıyrılabildiğini görüyoruz. Bunlardan yakın tarihte yaşananı da hiç şüphesiz Slumdog Millionaire’in zaferi. Lakin o da King’in kesin zaferine yaklaşamıyor çünkü karşısında Benjamin Button gibi yapımlar yer alıyordu. 

Return of the King’in zaferi, film daha çıkmadan kesinleşmişti –buna hiç şüphe yok. Hele ki Fellowship of the Ring gibi harikulade bir filmin 13 adaylık elde edip bunlardan sadece 4’ünü kazanması, en iyi film ödülünün de A Beautiful Mind’a gitmesi, Akademi üyelerinin kararlarını The Return of the King’e sakladıklarının çok açık bir göstergesiydi.

The Return of the King’in aday olduğu 11 kategorideki tüm ödülleri kazanması onu tarihe geçirmek için yetti fakat bir takım eksiklikleri de beraberinde getirdi: Seri, oyunculuk kategorilerinde hiç ödül kazanamamıştı ve King’in 11 Oscar’ı olmasına rağmen bunlardan hiçbiri bir film için çok çok önem arz eden görüntü yönetimi (sinematografi) kategorisinde değildi.

Şimdi 7 sene geriye gidelim ve King’in kazandığı 11 Oscar ödülünü küçük bir değerlendirmeye tabii tutalım. Hak ediyor muydu hepsini? Çoğunu demek daha uygun olur. Eğer diğer aday filmleri izlemediyseniz “hepsini” demeniz doğal; ama Akademi sizin gibi tek film izleyip karar vermiyor. Evet, 11 kategori demiştik…

En İyi Film

Peter Jackson’ın filmi King, Lost in Translation, Master and Commander: The Far Side of the World, Mystic River ve Seabiscuit gibi filmlerle kapışıyordu. İşin merak uyandıran yanı hala ikinci sırada hangi filmin olduğunun bilinmemesi –ki bu herkesin hala öğrenmek için can attığı bir şey. Söz konusu filmlerin hiçbiri King’in yarattığı kültürel saygınlığı yaşatmadı seyirciye.

En İyi Yönetmen

Jackson bu kategoride Sofia Coppola, Peter Weir, Clint Eastwood ve ne gariptir ki Fernando Meirelles’i alt etti. Meirelles’in adaylık konusunda Seabiscuit’i bu kategoride yerinden etmesi aslında Jackson için olumlu bir şeydi. Hiçbir şey, King’e bu kadar fazla ödül verirken Jackson’ı en iyi yönetmen Oscar’ından alıkoyamazdı. Lakin iki yıl önce Kathryn Bigelow’un yaşattığı ilki, Coppola’nın 7 yıl önce yaşatma ihtimalinin varlığı hala bizi hüzünlendirir.

En İyi Uyarlama Senaryo

Jackson ile birlikte Fran Walsh ve Phillippa Boyens; American Splendor, City of God, Mystic River ve Seabiscuit gibi 4 iddialı filmi alt etti bu kategoride. Hala eleştirmenlerce bu ödülün haksız yere King’e verildiği düşünülür. Writers Guild of America’nın onurlandırdığı American Splendor’un bu kategoride doğru seçim olacağını düşünen insan sayısı ne yazık ki oldukça fazla.

En İyi Sanat Yönetimi

Üç filmin de bu kategoride aday gösterilmesinden sonra Grant Major sonunda heykelciğe kavuşmuş oldu. Girl with a Pearl Earring, The Last Samurai, Master and Commander ve Seabiscuit’i ödülden mahrum bırakan Major’ın en başarılı işi aslında Fellowship of the Ring’deydi. Fakat olabilecek en saçma şekilde o sene Moulin Rouge!’a yenildi Major. 2003 yılında eleştirmenlerin tercihi ise Master and Commander’dan yanaydı.

En İyi Kostüm Tasarımı

Nigila Dickson ve Richard Taylor’ın gardırobu Girl with a Pearl Earring, The Last Samurai, Master and Commander ve Seabiscuit’i alt etmek için yeterince doluydu. Dickson’ın aynı sene The Last Samurai ile de aday olduğunu belirtmekte fayda var. Bu kategoride Master and Commander’ın daha iyi bir seçenek olduğunu düşünen kişiler hala mevcut.

En İyi Kurgu

City of God, Cold Mountain (ki bu filmi düzenleyen kişi Walter Murch gibi bir üstat idi), Master and Commander ve Seabiscuit gibi 4 filmi ödülden mahrum bırakan isim Jamie Selkirk oldu. En iyi film Oscar’ı için neredeyse bir dönüm noktası olan en iyi kurgu ödülünün kaybedilmesi zaten ihtimaller dahilinde değildi –sebebi için yazıyı baştan okumanız gerekebilir.

En İyi Makyaj

The Fellowship of the Ring’deki makyajları ile Oscar’ı kucaklayan Richard Taylor, King ile önce kostüm tasarımı kategorisinde, daha sonraysa makyaj kategorisinde Oscar’ı kucakladı. Diğer iki aday ise Master and Commander ve Pirates of the Caribbean: The Curse of the Black Pearl idi. İşin garip yani Taylor’ın Fellowship ile aldığı tek Oscar’ın makyaj kategorisinde olmaması. Kendisi aynı zamanda en iyi görsel efekt Oscar’ını da kucakladı o filmle. 3 farklı kategoride 4 Oscar ödülü kazanmış bir isim... Sizce de mükemmeli oynamıyor mu Taylor?

En İyi Özgün Müzik

Fellowship ile bu kategoride ödülü kucaklayan muhteşem müzisyen Howard Shore; Danny Elfman, Gabriel Yared, Thomas Newman ve James Horner gibi 4 tane birbirinden iyi ismi alt etti. Shore hakkında söylenecek pek bir şey yok, şok şükür kendisini The Hobbit’te birer kez daha dinleyeceğiz –Orta Dünya’yı tamamlayan en büyük etmenlerden biri olan müzikleri ile.

En İyi Özgün Şarkı

King’in soundtrack albümünden “herhangi” bir şarkının aday olması durumunda kazanacağı bir kategori. Şanslı şarkı Into the West oldu.

En İyi Ses Miksajı

Film için kısmen cepte olan bir başka kategori. The Last Samurai, Master and Commander, Pirates of the Caribbean ve Seabiscuit’in diğer adayları oluşturduğu listede Master and Commander’a büyük şans veriliyordu aslında. Fakat en iyi ses kurgusu kategorisinde aday gösterilmeyen King’in yerine o kategoride ödülü kucaklayan Master, ses miksajı için King’in önünü açmış oldu.

En İyi Görsel Efekt

Her üç filmin de Oscar'a eriştiği tek kategori. Master and Commander ve Pirates of the Caribbean’ın efektleri çok iyi olabilir ama King’in zaferinin bu kategoride inkar edilmesi teklif dahi edilemezdi. 

Yorumlar

Estar Abi dedi ki…
LOTR 3 olmasaydı büyük ödülü Mystic River kazanırdı diye düşünüyorum. Aynı zamanda uyr. senaryo ödülünü de. Zaten iki aktör ödülü de bu filme gitmişti. Master and Commander haricindeki 3 filmi de izlemiş biri olarak Mystic River'ın o 4 film içinde bu ödülleri hakettiği de bir gerçek. Ama elbette LOTR 3 gibi büyük bir yapıtın karşısında tutunamadı.

Bu blogdaki popüler yayınlar

Oscar Gecesi Programı

85. Akademi Ödülleri'nde kazananların açıklanacağı ödüllerin veriliş sıralaması sızdı. Spoiler olarak görenler varsa hiç bakmasın derim. Buyrunuz: En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu En İyi Kısa Metraj Animasyon En İyi Animasyon En İyi Görüntü Yönetimi En İyi Görsel Efekt En İyi Kostüm Tasarımı En İyi Makyaj & Saç En İyi Kısa Metraj Film En İyi Kısa Metraj Belgesel En İyi Belgesel Yabancı Dilde En İyi Film En İyi Ses Miksajı En İyi Ses Kurgusu En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu En İyi Kurgu En İyi Yapım Tasarımı En İyi Özgün Müzik En İyi Özgün Şarkı En İyi Uyarlama Senaryo En İyi Özgün Senaryo En İyi Yönetmen En İyi Kadın Oyuncu En İyi Erkek Oyuncu En İyi Film

Rise of the Guardians (2012) Efsane Beşli

Dreamworks'ün en beğendiğim işinin (Shrek'i bir kenara koyarsak) How to Train Your Dragon olduğunu her defasında söylemişimdir. Ondan önce ya da sonra Dragon gibi bir atmosferi yakalayamayan animasyon şirketi; Kung Fu Panda, Puss in Boots ve Megamind gibi akıllara zarar işler yaptıktan sonra Rise of the Guardians ile bir kez daha hedef kitlesi olarak çocukları seçerek yanlış kararlara imza atıyor. Uyku perisi (sandman), diş perisi (tooth fairy), Noel Baba ve Paskalya Tavşanı'ndan oluşan dört kişilik bir muhafız ekibinin yüzyıllardır tüm dünyadaki çocukları korku ve kabuslara karşı korumasının ardından ortaya çıkan Karabasan (boogeyman) felaketine karşı bir araya gelmelerini, başa çıkamamaları üzerine de Jack Frost isimli bizim kültürümüzün pek de aşina olmadığı bir mit karakterinin de yardıma koşmasını izliyoruz Efsane Beşli'de (amma uzun oldu bu cümle). Aslında Dreamworks'ün iyi yaptığı bir şey var. Pixar'ın karakterlerinde göremediğimiz ve animasyon f...

Deathly Hallows: Part II

Zümrüdüanka Yoldaşlığı filminden itibaren Harry Potter serisinin yönetmen koltuğuna oturan David Yates, televizyonla adını biraz olsun duyurmuş ve sonrasında Potter ile ünlenmiş bir yönetmen. Kendisinin tek başarısı Primetime Emmy Ödülleri'nde kazandığı bir adaylıktan ibaret. Ta ki Deathly Hallows: Part I'a kadar. Her zaman en iyi Harry Potter filminin Prisoner of Azkaban olduğunu düşünmüşümdür. Usta yönetmen Alfonso Cuaron'un elinden çıkan film, diğer Potter filmlerinden daha farklı bir havaya aitti. Belki de bunun sebebi Voldemort'un yokluğudur, bilinmez, ama seriyi izleyen herkes Azkaban'ın farklı bir tadı olduğundan şüphesizdir.  Azkaban ile yarışacak bir Potter filmi geleceğini hiç düşünmezken birden, hiç beklemediğim bir yönetmen olan Yates'ten, Deathly Hallows'un ilk bölümü geldi. Sanki o zamana kadar çocuk filmi olarak tasarlanan seri birden yetişkin filmi olmuştu. Kitaba en sadık film olarak Potter tarihine geçen Bölüm I, izleyenlerden de oldukça ...