Ana içeriğe atla

Filmekimi 2011: Martha Marcy May Marlene

8-15 Ekim 2011 tarihleri arasında gerçekleşecek 10. Filmekimi "Sonbahar Film Haftası" çerçevesinde izlediğim ilk film olan Martha Marcy May Marlene, evinden ayrılarak bir çiftlikte tuhaf kuralları kabullenmiş bir topluluğun yanında yaşamaya başlayan Martha'nın hikayesini anlatıyor. Daha sonra bu çiftlikten bir şekilde kurtulan Martha, ablasına sığınıyor ve iki yönlü bir hikayeyi izlemeye başlıyoruz. Marion Cotillard'a benzerliği ile dikkat çeken yeniyetme Elizabeth Olsen ve geçtiğimiz sene Winter's Bone'daki performansı ile Oscar'a aday gösterilen John Hawkes'un başrollerinde oynadığı film, izleyenlere ağır tempoyla başlayıp sonraları hareketlenen bir 100 dakika sunuyor.


İlk uzun metraj film denemesi Martha Marcy May Marlene ile Sundance'te drama dalında en iyi yönetmen ödülünü kapan Sean Durkin, sinemanın çeşitli dallarında çalışmış biri: editör, görüntü yönetmeni, senarist, yapımcı ve yönetmen. Bağımsız sinemaya bu ilk filmi ile başarılı bir giriş yaptığı söylenen Durkin için Sundance'te kazandığı ödül aslında bu söylentileri destekler nitelikte. Karanlık bir atmosferde, ağır işleyen bir film için seyirciyi koltuğunda tutmayı başaran, malum 100 dakikanın nasıl geçtiğini anlamamıza izin vermeyen Durkin'in gelecek projelerini beklemekteyim.

Debra Granik'in Winter's Bone'unu izleyen varsa bilir, karanlık bir atmosfer ve oldukça yavaş ilerleyen bir hikayeye sahip başarılı bir yapımdır kendisi. Ayaklarının üstünde durmaya çalışan ve ailesini düşünen bir kız, onu çelişik bir korumaya tabi tutan bir adamın hikayesini izlemiştik Winter's Bone'da. Debra Granik, Sundance'te bu işi ile zafer kazanmış ve film 4 dalda Oscar'a aday olmuştu. Martha Marcy May Marlene de 2011 yılının Winter's Bone'u diyebilirim rahatlıkla. Yönetmenlerin tarzı, oyuncu seçimi, diyaloglar ve atmosfer bakımından bir hayli benzeyen bu iki film de dramatik özelliklerinin yanında bir bakıma insanı içten içe vuran gerilim ögeleri içeriyor. Sundance jürisi de bunun farkında olacak ki MMMM'i görmezden gelmediler. 


Jennifer Lawrence'ın şahsi kanaatimce geçtiğimiz senenin en iyi kadın oyuncu performansını sergilediğini belirtmiştim. Lawrence, filmi tek başına ayakta tutabilecek kadar güçlü bir performans sergiliyordu. Bilakis Elizabeth Olsen için bu durum geçerli değil. Filmin diğer odak noktaları -özellikle- John Hawkes, Sarah Paulson, Hugh Dancy de güçlü performansları ile Olsen'a katkıda bulunuyor. 

Hawkes'un Martha'ya yaptığı seranat sırasında seslendirdiği Martha's Song ise dinlemeye değer, Oscar adayı olma potansiyelinde bir şarkı -bunu belirtmeden geçmek istemedim. Akademi'nin senaryo dalında dikkatini çekebilecek, Elizabeth Olsen'a bir ihtimal adaylık getirebilecek MMMM'in şehvetli öyküsü, zihni kurcalayan diyalogları ve farklı zamanları aynı anda seyirciye sunan güçlü kurgusu ile bu senenin unutulmayacak bağımsız yapımlarından olacağını umuyorum.

Sırada:

Contagion
Melancholia
The Artist
We Need to Talk About Kevin
A Dangerous Method
Le Havre
Restless

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Oscar Gecesi Programı

85. Akademi Ödülleri'nde kazananların açıklanacağı ödüllerin veriliş sıralaması sızdı. Spoiler olarak görenler varsa hiç bakmasın derim. Buyrunuz: En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu En İyi Kısa Metraj Animasyon En İyi Animasyon En İyi Görüntü Yönetimi En İyi Görsel Efekt En İyi Kostüm Tasarımı En İyi Makyaj & Saç En İyi Kısa Metraj Film En İyi Kısa Metraj Belgesel En İyi Belgesel Yabancı Dilde En İyi Film En İyi Ses Miksajı En İyi Ses Kurgusu En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu En İyi Kurgu En İyi Yapım Tasarımı En İyi Özgün Müzik En İyi Özgün Şarkı En İyi Uyarlama Senaryo En İyi Özgün Senaryo En İyi Yönetmen En İyi Kadın Oyuncu En İyi Erkek Oyuncu En İyi Film

Rise of the Guardians (2012) Efsane Beşli

Dreamworks'ün en beğendiğim işinin (Shrek'i bir kenara koyarsak) How to Train Your Dragon olduğunu her defasında söylemişimdir. Ondan önce ya da sonra Dragon gibi bir atmosferi yakalayamayan animasyon şirketi; Kung Fu Panda, Puss in Boots ve Megamind gibi akıllara zarar işler yaptıktan sonra Rise of the Guardians ile bir kez daha hedef kitlesi olarak çocukları seçerek yanlış kararlara imza atıyor. Uyku perisi (sandman), diş perisi (tooth fairy), Noel Baba ve Paskalya Tavşanı'ndan oluşan dört kişilik bir muhafız ekibinin yüzyıllardır tüm dünyadaki çocukları korku ve kabuslara karşı korumasının ardından ortaya çıkan Karabasan (boogeyman) felaketine karşı bir araya gelmelerini, başa çıkamamaları üzerine de Jack Frost isimli bizim kültürümüzün pek de aşina olmadığı bir mit karakterinin de yardıma koşmasını izliyoruz Efsane Beşli'de (amma uzun oldu bu cümle). Aslında Dreamworks'ün iyi yaptığı bir şey var. Pixar'ın karakterlerinde göremediğimiz ve animasyon f...

Deathly Hallows: Part II

Zümrüdüanka Yoldaşlığı filminden itibaren Harry Potter serisinin yönetmen koltuğuna oturan David Yates, televizyonla adını biraz olsun duyurmuş ve sonrasında Potter ile ünlenmiş bir yönetmen. Kendisinin tek başarısı Primetime Emmy Ödülleri'nde kazandığı bir adaylıktan ibaret. Ta ki Deathly Hallows: Part I'a kadar. Her zaman en iyi Harry Potter filminin Prisoner of Azkaban olduğunu düşünmüşümdür. Usta yönetmen Alfonso Cuaron'un elinden çıkan film, diğer Potter filmlerinden daha farklı bir havaya aitti. Belki de bunun sebebi Voldemort'un yokluğudur, bilinmez, ama seriyi izleyen herkes Azkaban'ın farklı bir tadı olduğundan şüphesizdir.  Azkaban ile yarışacak bir Potter filmi geleceğini hiç düşünmezken birden, hiç beklemediğim bir yönetmen olan Yates'ten, Deathly Hallows'un ilk bölümü geldi. Sanki o zamana kadar çocuk filmi olarak tasarlanan seri birden yetişkin filmi olmuştu. Kitaba en sadık film olarak Potter tarihine geçen Bölüm I, izleyenlerden de oldukça ...