Ana içeriğe atla

Filmekimi 2011: A Dangerous Method

2007 yılında çektiği Eastern Promises ile tanıdığım, Viggo Mortensen ile ikili olma yolunda ilerleyen yönetmen David Cronenberg'in yeni filmi A Dangerous Method, psikolojinin iki büyük öncüsü Freud ve Carl Jung'un arasının nasıl bozulduğunu anlatan tiyatro oyunundan beyaz perdeye uyarlandı. Keira Knightley, Viggo Mortensen, Michael Fassbender ve Vincent Cassel'in başrollerinde oynadığı film, izleyenleri bir buçuk saatliğine 20. yüzyılın başlarına götürüyor.


Görev yaptığı akıl hastanesine yatırılan Sabina Spielrein (Keira Knightley) ile olan doktor-hasta ilişkisi zamanla değişen Carl Jung (Michael Fassbender), bir yandan yaşadığı doğrulardan uzaklaşırken diğer yandan da hocası Freud (Viggo Mortensen) ve eşi Emma ile arasını açmaktadır. Sabina ise çocukluğunda yaşadığı travmaların etkisinden hala kurtulamamış bir fetişisttir. Jung ile olan beraberliğini halka arz etmekte yanlışlık görmeyen Sabina, ünlü doktorun kariyerini tehlikeye atarken kendisi de bir doktor olma yolunda ilerliyordur.

Hikayesini anlattığı karakterler gereği güçlü diyalogları ile daha başından ağır bir film olacağını hissettiren A Dangerous Method, sanat ve oyunculuk anlamında göz doldursa da işlenişi ve hikayenin gidişatı gereği zaman zaman seyirciyi filmden koparıyor. Freud-Jung ilişkisinin, daha doğrusu Freud'un görüşlerinin olması gerektiği gibi aktarıldığını düşünmediğim filmde Vincent Cassel, başroldeki iki erkek oyuncuya ders verircesine başarılı bir performans sergiliyor -kamera karşısında çok kısa bir süre gözükmesine rağmen. Keira Knightley'nin performası başta itici gelse de film ilerledikçe olgunlaşıyor ve aktrise saygı duymamıza sebep oluyor.

Oscar'a aday olmasına neredeyse kesin gözüyle baktığım film müzikleri 3 Oscar ödüllü harika yetenek Howard Shore tarafından bestelenmiş. Kendisi Cronenberg ile Eastern Promises'ta da çalışmıştı. Yüzüklerin Efendisi serisi, The Aviator ve Doubt gibi başarılı filmlerin müziklerini de besteleyen Shore, The Hobbit filmlerinin müziklerini de yapacak. Filmi, John Kerr'in kitabından tiyatroya "The Talking Cure" ismiyle uyarlayan Christopher Hampton'ın başarısını da göz ardı etmememiz gerekir.

Tam olarak beklentilerimi karşılamayan A Dangerous Method, sanat filmi ve gişe filmi kavramlarını bir araya getirebilen nadir örneklerden. Güçlü replikler ve ağır sahnelerden hoşlanan bir sinema seyircisi iseniz, üstüne bir de Freud ve Jung felsefesine ilgiliyseniz A Dangerous Method sizin için kaçırılmayacak bir fırsat.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Oscar Gecesi Programı

85. Akademi Ödülleri'nde kazananların açıklanacağı ödüllerin veriliş sıralaması sızdı. Spoiler olarak görenler varsa hiç bakmasın derim. Buyrunuz: En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu En İyi Kısa Metraj Animasyon En İyi Animasyon En İyi Görüntü Yönetimi En İyi Görsel Efekt En İyi Kostüm Tasarımı En İyi Makyaj & Saç En İyi Kısa Metraj Film En İyi Kısa Metraj Belgesel En İyi Belgesel Yabancı Dilde En İyi Film En İyi Ses Miksajı En İyi Ses Kurgusu En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu En İyi Kurgu En İyi Yapım Tasarımı En İyi Özgün Müzik En İyi Özgün Şarkı En İyi Uyarlama Senaryo En İyi Özgün Senaryo En İyi Yönetmen En İyi Kadın Oyuncu En İyi Erkek Oyuncu En İyi Film

Rise of the Guardians (2012) Efsane Beşli

Dreamworks'ün en beğendiğim işinin (Shrek'i bir kenara koyarsak) How to Train Your Dragon olduğunu her defasında söylemişimdir. Ondan önce ya da sonra Dragon gibi bir atmosferi yakalayamayan animasyon şirketi; Kung Fu Panda, Puss in Boots ve Megamind gibi akıllara zarar işler yaptıktan sonra Rise of the Guardians ile bir kez daha hedef kitlesi olarak çocukları seçerek yanlış kararlara imza atıyor. Uyku perisi (sandman), diş perisi (tooth fairy), Noel Baba ve Paskalya Tavşanı'ndan oluşan dört kişilik bir muhafız ekibinin yüzyıllardır tüm dünyadaki çocukları korku ve kabuslara karşı korumasının ardından ortaya çıkan Karabasan (boogeyman) felaketine karşı bir araya gelmelerini, başa çıkamamaları üzerine de Jack Frost isimli bizim kültürümüzün pek de aşina olmadığı bir mit karakterinin de yardıma koşmasını izliyoruz Efsane Beşli'de (amma uzun oldu bu cümle). Aslında Dreamworks'ün iyi yaptığı bir şey var. Pixar'ın karakterlerinde göremediğimiz ve animasyon f...

Deathly Hallows: Part II

Zümrüdüanka Yoldaşlığı filminden itibaren Harry Potter serisinin yönetmen koltuğuna oturan David Yates, televizyonla adını biraz olsun duyurmuş ve sonrasında Potter ile ünlenmiş bir yönetmen. Kendisinin tek başarısı Primetime Emmy Ödülleri'nde kazandığı bir adaylıktan ibaret. Ta ki Deathly Hallows: Part I'a kadar. Her zaman en iyi Harry Potter filminin Prisoner of Azkaban olduğunu düşünmüşümdür. Usta yönetmen Alfonso Cuaron'un elinden çıkan film, diğer Potter filmlerinden daha farklı bir havaya aitti. Belki de bunun sebebi Voldemort'un yokluğudur, bilinmez, ama seriyi izleyen herkes Azkaban'ın farklı bir tadı olduğundan şüphesizdir.  Azkaban ile yarışacak bir Potter filmi geleceğini hiç düşünmezken birden, hiç beklemediğim bir yönetmen olan Yates'ten, Deathly Hallows'un ilk bölümü geldi. Sanki o zamana kadar çocuk filmi olarak tasarlanan seri birden yetişkin filmi olmuştu. Kitaba en sadık film olarak Potter tarihine geçen Bölüm I, izleyenlerden de oldukça ...