Ana içeriğe atla

Oscar'a Doğru #10: Alice In Wonderland

Lewis Carroll''ın 1865 yılında kaleme aldığı ve klasikleşen kitabı Alice's Adventures In Wonderland'in defalarca sinemaya uyarlanmış versiyonlarından sonuncusu Alice In Wonderland, gotik yönetmen Tim Burton'ın 2010 yılı eseri. Ünlü yönetmenin her filminde rol verdiği oyuncuları bir kenara koyarsak, izlemeye başladığınız andan itibaren, diğer filmlerinde olduğu gibi, filmin Burton'ın elinden çıktığını rahatlıkla anlayabiliyorsunuz.

Özellikle 2000'li yılların başlamasıyla artık bir takım değişikliklere gitmesinin düşünüldüğü Tim Burton, tarzından hiç ödün vermeyen yönetmenlerden. Filmlerinin sanatı, kurgusu, müzikleri ve temasının aynı olmasının yanında oyuncular konusunda da bir değişikliğe gitmiyor yönetmenimiz. 2012'de Johnny Depp ile sekizinci işbirliğiyle izleyicilerin karşısına çıkmaya hazırlanan Burton, gerçek hayattaki eşi Helena Bonham Carter'dan da vazgeçmemekte ısrarcı davranıyor.

Bu birliktelikler izleyicilere ortaya güzel işlerin çıkacağını gösterse de (oyuncuların her biri birbirinden kaliteli) başta Hollywood olmak üzere sinema çevreleri özellikle Depp-Burton birlikteliğinden pek memnun değil. Zira Depp'in Akademi tarafından sevilmemesinin iki nedeninden biri de bu. (Diğeri ise Karayip Korsanları'nda oynadığı karakter)

Tim Burton yine Johnny Depp (Mad Hatter), Helena Bonham Carter (Red Queen), Timothy Spall (Bayard), Alan Rickman (Blue Caterpillar) karşımıza çıkıyor ama bu sefer ekibe son dönemlerin parlayan iki yıldızı Anne Hathaway (White Queen) ve The Kids Are All Right'tan da hatırlayacağınız Mia Wasikowska (Alice) ile usta oyuncu Michael Sheen (White Rabbit) eşlik ediyor.(Tabii bu oyuncuların bir kısmı sadece sesleri ile filmde yer alıyor.)

Filmin, her ne kadar çok kötü eleştirilere maruz kaldıysa da görsel anlamda bir şölen sunduğu gerçeğini kimse inkar edemez. Kostümler ve makyaj başta olmak üzere gotik sanatın inceliklerini en güzel şekilde yansıtan Tim Burton'ın Alice In Wonderland'i, şimdiye kadar yapılanlar arasında öyküye sadakatinin yanında Carroll'ın dünyasını en özgün anlatanlardan olarak kabul ediliyor. Kısaca sanat teknikleri anlamında tam anlamıyla doyurucu kıvamdaki filmin müzikleri ise daha ön plana çıkmış bulunuyor. Diğer Burton filmlerinde olduğu gibi yine ünlü besteci Danny Elfman'ın elinden çıkan müzikler ve filmden etkilenen bir çok ünlü sanatçının bir araya gelmesi sonucu ortaya çıkan albüm Almost Alice için söylenecek kelimelerin yetersiz kalacağı düşüncesindeyim.

Johnny Depp, sinema çevrelerince olumsuz karşılanan sabit performansı ile filme ayrı bir renk katsa da Helena Bonham Carter başlı başına "yine" müthiş bir oyunculuk sergiliyor. Ne yazık ki aynı yorumu Wasikowska ve Hathaway için yapmak söz konusu değil. Zira The Kids Are All Right'ta daha iyi bir oyunculuk sergileyen Wasikowska ve sinemanın parlayan yıldızı, 2 sene öncesinin Oscar adayı Hathaway'in performansları için söylenebilecek tek şey "vasat bile değil" olacaktır.

Oscar adaylıkları (3): En iyi görsel efekt, en iyi sanat yönetimi, en iyi kostüm tasarımı

Oscar tahminleri ve yorumları: En iyi makyaj ve film müziği kategorilerinde aday olmayarak beni büyük şaşkınlığa uğratan Alice In Wonderland'in aday olduğu üç kategori dışında iyi olduğu başka bir kategori zaten yoktu. Görsel efekt Oscarı'nın sahibinin Inception olacağı fikrine can-ı gönülden katılmaktayım. Kostüm kategorisinde ise The Tempest'a -kostümler fena durmasa da- şans tanımamakla birlikte Akademi'nin The King's Speech, I Am Love ve Alice In Wonderland'den birini seçeceğini düşünüyordum başlarda. Lakin geçmiş yıllarda kostüm söz konusu olduğunda sadece dönem filmlerini onurlandıran Akademi, bu sene geleneğini bozmazsa The King's Speech'ten yana oyunu kullanacaktır. Bir çağdaş, iki fantastik ve iki dönem filmi arasından zafer muhtemelen "yine" bir dönem filminin olacak, True Grit ile girdiği savaşı The King's Speech kazanacaktır.

Sanat yönetimi söz konusu olduğunda yarışa kostüm kategorisinde aday olan iki dönem filminin yanında Inception da giriyor. Kostümde olduğu gibi sanat yönetiminde de Akademi'nin dönem filmlerinden yana olacağını ve ödülün The King's Speech'e gideceğini düşünmekteyim.

Oscar'ı alır: -
Şansı var: En iyi kostüm tasarımı
Şansı yok: En iyi görsel efekt, en iyi sanat yönetimi

Şimdiye kadar ne kazandı: 1 film, 2 kostüm tasarımı ödülü

2010 Kişisel Oscar Listem: #15 (7.5/10)

Yorumlar

İbrahim Mumcu dedi ki…
Karakter ve kostümler benim de çok hoşuma gitmişti. 10 üzerinden 8 olarak değerlendirdim. Biraz fazla aslında ama eğlencelik olmasına verdim onu da.

Bu blogdaki popüler yayınlar

Oscar Gecesi Programı

85. Akademi Ödülleri'nde kazananların açıklanacağı ödüllerin veriliş sıralaması sızdı. Spoiler olarak görenler varsa hiç bakmasın derim. Buyrunuz: En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu En İyi Kısa Metraj Animasyon En İyi Animasyon En İyi Görüntü Yönetimi En İyi Görsel Efekt En İyi Kostüm Tasarımı En İyi Makyaj & Saç En İyi Kısa Metraj Film En İyi Kısa Metraj Belgesel En İyi Belgesel Yabancı Dilde En İyi Film En İyi Ses Miksajı En İyi Ses Kurgusu En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu En İyi Kurgu En İyi Yapım Tasarımı En İyi Özgün Müzik En İyi Özgün Şarkı En İyi Uyarlama Senaryo En İyi Özgün Senaryo En İyi Yönetmen En İyi Kadın Oyuncu En İyi Erkek Oyuncu En İyi Film

Rise of the Guardians (2012) Efsane Beşli

Dreamworks'ün en beğendiğim işinin (Shrek'i bir kenara koyarsak) How to Train Your Dragon olduğunu her defasında söylemişimdir. Ondan önce ya da sonra Dragon gibi bir atmosferi yakalayamayan animasyon şirketi; Kung Fu Panda, Puss in Boots ve Megamind gibi akıllara zarar işler yaptıktan sonra Rise of the Guardians ile bir kez daha hedef kitlesi olarak çocukları seçerek yanlış kararlara imza atıyor. Uyku perisi (sandman), diş perisi (tooth fairy), Noel Baba ve Paskalya Tavşanı'ndan oluşan dört kişilik bir muhafız ekibinin yüzyıllardır tüm dünyadaki çocukları korku ve kabuslara karşı korumasının ardından ortaya çıkan Karabasan (boogeyman) felaketine karşı bir araya gelmelerini, başa çıkamamaları üzerine de Jack Frost isimli bizim kültürümüzün pek de aşina olmadığı bir mit karakterinin de yardıma koşmasını izliyoruz Efsane Beşli'de (amma uzun oldu bu cümle). Aslında Dreamworks'ün iyi yaptığı bir şey var. Pixar'ın karakterlerinde göremediğimiz ve animasyon f...

Deathly Hallows: Part II

Zümrüdüanka Yoldaşlığı filminden itibaren Harry Potter serisinin yönetmen koltuğuna oturan David Yates, televizyonla adını biraz olsun duyurmuş ve sonrasında Potter ile ünlenmiş bir yönetmen. Kendisinin tek başarısı Primetime Emmy Ödülleri'nde kazandığı bir adaylıktan ibaret. Ta ki Deathly Hallows: Part I'a kadar. Her zaman en iyi Harry Potter filminin Prisoner of Azkaban olduğunu düşünmüşümdür. Usta yönetmen Alfonso Cuaron'un elinden çıkan film, diğer Potter filmlerinden daha farklı bir havaya aitti. Belki de bunun sebebi Voldemort'un yokluğudur, bilinmez, ama seriyi izleyen herkes Azkaban'ın farklı bir tadı olduğundan şüphesizdir.  Azkaban ile yarışacak bir Potter filmi geleceğini hiç düşünmezken birden, hiç beklemediğim bir yönetmen olan Yates'ten, Deathly Hallows'un ilk bölümü geldi. Sanki o zamana kadar çocuk filmi olarak tasarlanan seri birden yetişkin filmi olmuştu. Kitaba en sadık film olarak Potter tarihine geçen Bölüm I, izleyenlerden de oldukça ...