Ana içeriğe atla

Oscar Sürprizleri

Amerikan Akademi'si sağolsun her yıl en az 2-3 kategoride çoğu seyirci, yorumcu ve eleştirmenin aklından geçmeyen seçimler yapmakta ısrarcı davranıyor. Geçmişe baktığımızda aklıma ilk gelenler pek de uzak tarihlere ait değil:

2010 - Geçtiğimiz yıl hem özgün senaryo hem de uyarlama senaryo konusunda tüm izleyenleri şaşırtan kararlar veren Akademi Inglorious Basterds ve Up In the Air yerine The Hurt Locker ve Precious demişti. Bu iki seçim pek çok kişiyi hayal kırıklığına uğratsa da sanat yönetimi konusunda zarftan Avatar'ın çıkması iyiye işaretti.


2009 - The Curious Case of Benjamin Button'ın 13 dalda aday olup sadece 3 ödülü kucaklaması başta yönetmen Fincher olmak üzere tüm film ekibine büyük haksızlıktı. Benjamin Button'dan iyi olduğunu düşündüğüm Slumdog Millionaire'in 8/10 yapması ise son yılların en büyük Oscar başarısı olmuştu. Unutmadan Kate Winslet'ın yardımcı kadın oyuncu adaylığı elde edememesi ve Mickey Rourke yerine Sean Penn'in "daha 10 yıl olmadan" tekrar ödüllendirilmesi de hayal kırıklığı yaratmıştı.

2008 - Paul Thomas Anderson harikası There Will Be Blood'ın törenden sadece 2 ödülle dönmesi kadar acı ne olabilir? Tabii ki The Assassination of Jesse James By the Coward Robert Ford'un değerinin anlaşılmaması. Roger Deakins'in 2 filmle birden sinematografi kategorisine aday olup ödülü kaptırması ise gecenin en büyük eksisiydi.

Bunlar sadece son 3 yıla ait veriler. Meryl Streep'e uzun yıllardır Oscar verilmemesi, David Fincher'ın bundan önce sadece Benjamin Button'la Oscar'a aday olabilmesi, Cars'ın Oscarı Happy Feet'e kaptırması (düşündükçe içim acıyor), Quentin Tarantino'nun görmezden gelinmesi, Avatar gibi çığır açan ve yapımı yıllar süren bir başyapıtın The Hurt Locker gibi vasat ve milliyetçi bir filme yenilmesi. Tüm bunlar erçekten de Akademi'nin aklı başında değilmiş dedirtiyor insana.

Tarih tekerrürden ibarettir derler, Akademi için de geçerli tabii ki bu. Gerçi bir kez onurlandırdıkları birinin bir daha yüzüne bakmıyor, böyle de ironik bir topluluk. Tekerrürü yarın yaşayacağız yine bakalım Akademi'den hangi haksız kararlar çıkacak:

En İyi Film: The King's Speech, Inception, Black Swan gibi muhteşem yapımlar dururken The Social Network derlerse geçtiğimiz seneki saçma sonuç tekrarlanır.

En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu: İlk ciddi rol deneyiminde harikalar yaratıp, başrolü oynadığı halde yardımcı kategoride aday gösterilen Hailee Steinfeld ve sergilediği birkaç ciddi performanstan en iyisi, hatta tüm performanslarının en iyisini sergileyen Helena Bonham Carter dururken Melissa Leo'yu onurlandırmak sadece "yaşlandın diye veriyoruz, artık sus" demekten başka bir şey değildir.

En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu: Yaptığı her işten alnının akıyla çıkan Geoffrey Rush'ı, başrolü paylaştığı ve filmin kemik karakteri olduğu halde Christian Bale gibi, herhangi bir çılgın üniversite gencinin rahatlıkla canlandırabileceği bir karakteri oynayan birine tercih etmek konusunda söylenecek pek söz kalmıyor.

En İyi Özgün Senaryo: Son yıllarda yapılmış en farklı işlerden biri olan Inception ve tarihin tozlu sayfalarından çıkarılarak baştan yaratılan The King's Speech yerine The Kids Are All Right'ı ödüllendirme sebebi ancak "filme yazık olmasın" anlayışından geçer.

En İyi Özgün Müzik: The Ghost Writer ve The King's Speech'in en büyük kozlarından olan müziklerine imza atan Alexandre Desplat ve muhteşem How to Train Your Dragon ile senenin en etkileyici müziklerine imza atan John Powell yerine sektör dışında yer alıp, filmde neredeyse duyulmayan müziklere imza atan Trent Reznor ve Atticus Ross ikilisine ödül vermek üyelerin yaşlılığa bağlı duyma problemlerinin kanıtı olabilir ancak.

En İyi Özgün Şarkı: Sanatın dibine vuran, Dido ve A.R. Rahman gibi yüz milyonlar satan sanatçıların yarattığı muhteşem bir şarkı yerine "ilk ikisinde vermedik, üçüncü de 'bir araya gelmişler', susturalım" mantığıyla Randy Newman'ı ödüllendirmek de ancak ve ancak şarkının türünün Country olmasından kaynaklı olabilir; başka bir sebep göremiyorum çünkü.

En İyi Ses Kurgusu ve Ses Miksajı: Inception dururken başka filmler? Şaka yapıyor olmalısınız.

En İyi Kostüm: Alice in Wonderland ve The King's Speech. Ama Akademi gidip "kültürümüz içinde boğulalım, hurrey!" deme gafletinde bulunurlarsa True Grit zaferle ayrılır, bize de boynumuzu bükmek düşer.

En İyi Görüntü Yönetimi: Roger Deakins'e verilmezse tüm Akademi üyelerinin çocuklarını kesmeye başlayabilirim, artık sıktılar çünkü.


Akademi bu, ne yapsa yeridir. Özellikle geçen seneki rezaletten sonra bu sene her şeye hazırlıklı olmak gerek. Pek çok hak eden sadece aday olmakla, bazı hak edenler aday bile olamamışken töreni izlemekle yetinecek. Bir iki yıl sonra unutulacak filmler ise heykelle poz verecek. 

Sorum şu: Slumdog Millionaire'i hatırlamayanınız var mı? Avatar'ı hatırlamamanız ihtimaller dahilinde mi? 

Peki ya The Hurt Locker denen şeyi hatırlayanınız var mı? Ben adını bile anmıyorum, gerek de yok çünkü bu dünyaya hiçbir şey katmamış bir filmden bahsediyoruz. Oscar sonrası tüm bu saydıklarımın gerçek olmaması umuduyla...

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Oscar Gecesi Programı

85. Akademi Ödülleri'nde kazananların açıklanacağı ödüllerin veriliş sıralaması sızdı. Spoiler olarak görenler varsa hiç bakmasın derim. Buyrunuz: En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu En İyi Kısa Metraj Animasyon En İyi Animasyon En İyi Görüntü Yönetimi En İyi Görsel Efekt En İyi Kostüm Tasarımı En İyi Makyaj & Saç En İyi Kısa Metraj Film En İyi Kısa Metraj Belgesel En İyi Belgesel Yabancı Dilde En İyi Film En İyi Ses Miksajı En İyi Ses Kurgusu En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu En İyi Kurgu En İyi Yapım Tasarımı En İyi Özgün Müzik En İyi Özgün Şarkı En İyi Uyarlama Senaryo En İyi Özgün Senaryo En İyi Yönetmen En İyi Kadın Oyuncu En İyi Erkek Oyuncu En İyi Film

Rise of the Guardians (2012) Efsane Beşli

Dreamworks'ün en beğendiğim işinin (Shrek'i bir kenara koyarsak) How to Train Your Dragon olduğunu her defasında söylemişimdir. Ondan önce ya da sonra Dragon gibi bir atmosferi yakalayamayan animasyon şirketi; Kung Fu Panda, Puss in Boots ve Megamind gibi akıllara zarar işler yaptıktan sonra Rise of the Guardians ile bir kez daha hedef kitlesi olarak çocukları seçerek yanlış kararlara imza atıyor. Uyku perisi (sandman), diş perisi (tooth fairy), Noel Baba ve Paskalya Tavşanı'ndan oluşan dört kişilik bir muhafız ekibinin yüzyıllardır tüm dünyadaki çocukları korku ve kabuslara karşı korumasının ardından ortaya çıkan Karabasan (boogeyman) felaketine karşı bir araya gelmelerini, başa çıkamamaları üzerine de Jack Frost isimli bizim kültürümüzün pek de aşina olmadığı bir mit karakterinin de yardıma koşmasını izliyoruz Efsane Beşli'de (amma uzun oldu bu cümle). Aslında Dreamworks'ün iyi yaptığı bir şey var. Pixar'ın karakterlerinde göremediğimiz ve animasyon f...

Deathly Hallows: Part II

Zümrüdüanka Yoldaşlığı filminden itibaren Harry Potter serisinin yönetmen koltuğuna oturan David Yates, televizyonla adını biraz olsun duyurmuş ve sonrasında Potter ile ünlenmiş bir yönetmen. Kendisinin tek başarısı Primetime Emmy Ödülleri'nde kazandığı bir adaylıktan ibaret. Ta ki Deathly Hallows: Part I'a kadar. Her zaman en iyi Harry Potter filminin Prisoner of Azkaban olduğunu düşünmüşümdür. Usta yönetmen Alfonso Cuaron'un elinden çıkan film, diğer Potter filmlerinden daha farklı bir havaya aitti. Belki de bunun sebebi Voldemort'un yokluğudur, bilinmez, ama seriyi izleyen herkes Azkaban'ın farklı bir tadı olduğundan şüphesizdir.  Azkaban ile yarışacak bir Potter filmi geleceğini hiç düşünmezken birden, hiç beklemediğim bir yönetmen olan Yates'ten, Deathly Hallows'un ilk bölümü geldi. Sanki o zamana kadar çocuk filmi olarak tasarlanan seri birden yetişkin filmi olmuştu. Kitaba en sadık film olarak Potter tarihine geçen Bölüm I, izleyenlerden de oldukça ...