Ana içeriğe atla

War Witch (2012)

Kim Nguyen'in Berlin Film Festivali'nde yarışan, Kanada ve Kongo ortak yapımı Rebelle, ya da diğer adıyla War Witch, Afrika'da geçiyor. Komona isimli 12 yaşındaki bir kızın iç savaş sırasında ailesinden kopup isyancılara katılmasını, onlar arasında aşkı bulmasını ve 14 yaşında hamile kalmasını anlatıyor. Komona'nın henüz doğmamış çocuğuna anlatımıyla izlediğimiz filmin ismi ise batıl inançları bulunan bu toplumun, ölüleri ve düşmanları görme yeteneğine sahip Komona'ya cadı sıfatını layık görmelerinden geliyor.

Kanada adına Oscar yarışına katılan film, üçüncü dünya insanının yaşadığı zorlukları, başlarındaki dertleri seyirciye göstermesine gösteriyor ama bu konuda yeni yahut çekici bir şey sunduğunu söylemek doğru olmaz. Buna rağmen Komona'nın öyküsü çekiciliğini korumayı başarıyor. İşin içine biraz fantezi ve batıllık girince daha özgün bir biçime giren hikayede insan yaşamının olmayan değerini de bir kez daha anlıyoruz. Tüm kötülüklerden kurtulduktan sonra kendi elleriyle öldürmek zorunda kaldığı annesi ve babasının bulunduğu yere giden Komona, onların bedenini bulamayınca annesine ait bir tarak ile babasının gömleğini toprağın altına gömerken film zar zor gelen doruk noktasına erişiyor. Yer yer nükteli anlar da barındıran Rebelle, genel anlamda akmakta zorlanan bir film gibi geldi bana.

Filmin başrol oyuncusu Rachel Mwanza, performansıyla filmin en başarılı yanını oluşturuyor. Berlin Film Festivali'nde en iyi kadın oyuncu dalında Gümüş Ayı'yı kucaklayan Mwanza'nın yanında Büyücü rolünde Serge Kanyinda da ortalamın üstündeki işiyle dikkat çekmeyi başarıyor.

Anarşizmin teröre dönüştüğünde işlerin ne kadar rahatsız edici bir yöne kaydığının bir diğer tasviri Rebelle.  Yönetmen senaryoyu beklediğimden daha sönük tutsa da seyirciye harikulade görüntüler hediye ediyor filminde. Fakat yine de muhtemel Oscar adaylığını, alırsa, yalnızca Akademi'nin Kanada sevdasından ötürü alacaktır diye düşünüyorum. Onun dışında 2012 sinemasının gözde filmleri arasında sayılabileceğini söylemek oldukça iddialı olur.

Puan: 5.5/10

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Oscar Gecesi Programı

85. Akademi Ödülleri'nde kazananların açıklanacağı ödüllerin veriliş sıralaması sızdı. Spoiler olarak görenler varsa hiç bakmasın derim. Buyrunuz: En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu En İyi Kısa Metraj Animasyon En İyi Animasyon En İyi Görüntü Yönetimi En İyi Görsel Efekt En İyi Kostüm Tasarımı En İyi Makyaj & Saç En İyi Kısa Metraj Film En İyi Kısa Metraj Belgesel En İyi Belgesel Yabancı Dilde En İyi Film En İyi Ses Miksajı En İyi Ses Kurgusu En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu En İyi Kurgu En İyi Yapım Tasarımı En İyi Özgün Müzik En İyi Özgün Şarkı En İyi Uyarlama Senaryo En İyi Özgün Senaryo En İyi Yönetmen En İyi Kadın Oyuncu En İyi Erkek Oyuncu En İyi Film

Rise of the Guardians (2012) Efsane Beşli

Dreamworks'ün en beğendiğim işinin (Shrek'i bir kenara koyarsak) How to Train Your Dragon olduğunu her defasında söylemişimdir. Ondan önce ya da sonra Dragon gibi bir atmosferi yakalayamayan animasyon şirketi; Kung Fu Panda, Puss in Boots ve Megamind gibi akıllara zarar işler yaptıktan sonra Rise of the Guardians ile bir kez daha hedef kitlesi olarak çocukları seçerek yanlış kararlara imza atıyor. Uyku perisi (sandman), diş perisi (tooth fairy), Noel Baba ve Paskalya Tavşanı'ndan oluşan dört kişilik bir muhafız ekibinin yüzyıllardır tüm dünyadaki çocukları korku ve kabuslara karşı korumasının ardından ortaya çıkan Karabasan (boogeyman) felaketine karşı bir araya gelmelerini, başa çıkamamaları üzerine de Jack Frost isimli bizim kültürümüzün pek de aşina olmadığı bir mit karakterinin de yardıma koşmasını izliyoruz Efsane Beşli'de (amma uzun oldu bu cümle). Aslında Dreamworks'ün iyi yaptığı bir şey var. Pixar'ın karakterlerinde göremediğimiz ve animasyon f...

Deathly Hallows: Part II

Zümrüdüanka Yoldaşlığı filminden itibaren Harry Potter serisinin yönetmen koltuğuna oturan David Yates, televizyonla adını biraz olsun duyurmuş ve sonrasında Potter ile ünlenmiş bir yönetmen. Kendisinin tek başarısı Primetime Emmy Ödülleri'nde kazandığı bir adaylıktan ibaret. Ta ki Deathly Hallows: Part I'a kadar. Her zaman en iyi Harry Potter filminin Prisoner of Azkaban olduğunu düşünmüşümdür. Usta yönetmen Alfonso Cuaron'un elinden çıkan film, diğer Potter filmlerinden daha farklı bir havaya aitti. Belki de bunun sebebi Voldemort'un yokluğudur, bilinmez, ama seriyi izleyen herkes Azkaban'ın farklı bir tadı olduğundan şüphesizdir.  Azkaban ile yarışacak bir Potter filmi geleceğini hiç düşünmezken birden, hiç beklemediğim bir yönetmen olan Yates'ten, Deathly Hallows'un ilk bölümü geldi. Sanki o zamana kadar çocuk filmi olarak tasarlanan seri birden yetişkin filmi olmuştu. Kitaba en sadık film olarak Potter tarihine geçen Bölüm I, izleyenlerden de oldukça ...